Diriliş

Text
From the series: Vampır Mektupları #9
Read preview
Mark as finished
How to read the book after purchase
Font:Smaller АаLarger Aa

Caitlin odadan odaya koştu, ardından ön kapıya yöneldi; gittikçe daha fazla cam kırılırken evden çıkmaya çalıştı.

Ön kapıya ulaştı ve onu hızla çekip açtı- ama tam çıkacakken olduğu yerde kaldı.

Ön kapıda durup gözlerindeki ölümcül bakışla ona bakan Scarlet’ti. Scarlet ateş püsküren gözlerle ona bakıyor, bembeyaz yüzü canlıdan çok ölüye benziyordu. Ve yine yüzüne öldürmek isteyen acımasız bir bakış hâkimdi. Bundan daha fazla şaşkınlık veren şey ise arkasında binlerce vampirden oluşan bir vampir ordusu vardı. Hepsi onu takip etmek için bekliyor, hızla Caitlin’in evine dalmak istiyorlardı.

Caitlin “Scarlet?” dedi, kendi sesindeki korkuyu duydu.

Ama daha harekete geçemeden, Scarlet yüzünü buruşturdu, geriye eğildi ve Caitlin’in üstüne atılarak dişleriyle doğruca boğazını hedef aldı.

Caitlin çığlık atarak uyandı, tekli koltuğunda doğruldu. Ellerini boğazına götürdü, bir eliyle boğazını ovdu ve diğer eliyle de Scarlet’i itmeye çalıştı.

“Caitlin? İyi misin?”

Birkaç dakika sonra Caitlin sakinleşti. Başını kaldırıp baktı ve karşısındakinin Scarlet olmadığını fark etti. Karşısındaki Sam’di. Önce şaşırdı. Ardından büyük bir rahatlamayla uykuya dalmış olduğunu anladı. Yalnızca bir kâbus görmüştü.

Caitlin güçlükle soluk alarak orada oturdu. Başında duran Sam’di, bir elini onun omzuna koymuş endişeli bir şekilde yüzüne bakıyordu ve Polly’de yanındaydı. Işıklar açıktı ve Caitlin dışarısının karanlık olduğunu gördü. Ayaklı duvar saatine bir bakış attı, saat gece yarısını geçiyordu. Koltukta uyuyakalmış olmalıydı.

Sam yeniden “İyi misin?” diye sordu.

Caitlin utanmıştı. Doğrulup oturdu ve alnında biriken terleri sildi.

Polly “Seni uyandırdığımız için özür dileriz, ama sanki kötü bir rüya görüyordun,” diye ekledi.

Caitlin yavaşça kalktı, kalbi hızla atıyordu ve gördüğü rüyanın korkunç görüntülerini zihninden uzaklaştırmaya çalıştı. Rüyada gördükleri gerçek gibiydi, sanki hala kendi kızı tarafından ısırıldığı yerdeki, boğazındaki acıyı neredeyse hissedebiliyordu.

Ama hepsi yalnızca bir rüyaydı. Kendisine sürekli bunu hatırlatmak zorunda kaldı. Sadece bir rüya.

Ardından hatırlayarak “Caleb nerede?” diye sordu. “Herhangi bir şey duydunuz mu? Telefon görüşmeleri nasıl gitti?”

Sam ve Polly’nin yüzlerindeki ifadeler ona bilmesi gereken her şeyi söyledi.

Sam “Caleb hala dışarıda arıyor,” dedi. “Ben bir saat önce aramayı bıraktım. Çok geç oldu. Ama Caleb dönene kadar senin yanında kalmak istedik.”

Polly “Ben bütün arkadaşlarını aradım,” diye araya girdi. “Tek tek hepsini aradım ve çoğuna ulaştım. Ama hiçbiri onu görmemiş ve hiçbir şey de duymamışlar. Onlar da bizim gibi çok şaşkınlar. Blake’e de ulaştım. Ama Scarlet’ten tek bir kelime bile duymadığını söyledi. Çok üzgünüm.”

Caitlin yüzünü ovdu, kendini toparlamaya çalıştı. Uyandığında bütün bunların gerçek olmadığını öğreneceğini ummuştu. Scarlet’in sapasağlam eve dönmüş olacağını ve hayatın normale döneceğini düşünmüştü. Fakat gece yarısından sonra Sam ve Polly’i kendi evinde, başucunda endişeli bir şekilde beklerken görünce her şeyi yeniden hatırladı. Her şey gerçekti. Fazlasıyla gerçekti. Scarlet kayıptı. Ve belki de bir daha asla geri dönmeyecekti.

Bunun farkına varınca Caitlin’in içine adeta bir bıçak saplandı. Bunun düşüncesi bile aklına gelince neredeyse nefes alamayacak gibi oluyordu. Scarlet tek çocuğuydu. Hayatta en çok sevdiği kişiydi. Caitlin onsuz hayatı hayal bile edemiyordu. Olduğu yerden fırlayıp sokaklarda koşmak, bütün bunları hak etmediğini haykırmak ve feryat etmek istedi. Ama bunun faydasız olacağını biliyordu. Tek yapması gereken burada oturup beklemekti.

Birden, kapıda bir ses duydu. Üçü birlikte ayağa sıçradılar ve umutla kapıya doğru baktılar. Caitlin genç kızının o tanıdık yüzünü görmek için dua ederek kapıya doğru koştu.

Ama gelenin yalnızca Caleb olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradı. Caleb yüzünde korkunç bir ifadeyle eve dönmüştü. Görünüşü Caitlin’in daha da kötü duygulara kapılmasına neden oldu. Eli boş döndüğü aşikârdı.

Caitlin bunun yararsız olduğunu biliyordu ama yine de dayanamayıp sordu: “Bir şey buldun mu?”

Caleb yere bakarak başını iki yana salladı. Kalbi paramparça olmuş gibiydi.

Sam ve Polly birbirlerine baktılar, ardından Caitlin’in yanına gelip sırayla ona sarıldılar.

Polly “Sabah kalktığım gibi geleceğim,” dedi. “Eğer bir şey duyarsan beni kesin ara. İsterse gecenin bir yarısı olsun. Söz mü?”

Caitlin konuşamayacak kadar bitkin olduğu için başını evet anlamında salladı. Polly’nin kendine sarıldığını hissetti ve o da ona sarıldı, ardından da erkek kardeşini kucakladı.

Sam omzunun üzerinden "Seni seviyorum abla,” dedi. “Biraz sabret. Scarlet sapasağlam dönecektir.”

Caitlin gözyaşlarını sildi ve Sam ve Polly’nin kapıdan çıkmalarını seyretti.

Şimdi yalnızca o ve Caleb kalmışlardı. Genelde Caleb’le yalnız kalınca çok heyecanlanırdı- ama kavgalarından sonra şimdi gergin hissediyordu. Görebildiği kadarıyla Caleb de kendi üzüntü ve pişmanlık dünyasında kaybolmuştu; Caitlin aynı zamanda Caleb’in kendisine, polislere kafasındakileri sesli bir şekilde söylediği için hala kızgın olduğunu sezebiliyordu.

Bütün bunlar Caitlin’in dayanamayacağı kadar fazlaydı. Bir an Caleb’in dönüşüne büyük bir umut bağlamış olduğunu fark etti; içinde, onun heyecanlı adımlarla içeri gireceğine ve iyi bir haber vereceğine dair küçük bir iyimserlik beslemişti. Fakat onun bu şekilde, bomboş, tamamen bomboş geri döndüğünü görünce büyük bir umutsuzluğa kapıldı. Scarlet bir gündür yoktu. Nerede olduğunu kimse bilmiyordu. Gece yarısı olmuştu ve eve dönmemişti. Caitlin bunun ne kadar kötü bir işaret olduğunu biliyordu. Olasılıkları gözden geçirmeyi bile istemedi ama bunun çok, çok kötü olduğunu biliyordu.

Caleb “Ben yatmaya gidiyorum,” dedi, döndü ve merdivenleri çıkmaya başladı.

Caleb her zaman “iyi geceler” derdi, her zaman Caitlin’in onunla yatağa gelmesini isterdi. Aslında Caitlin birlikte yatmaya gitmedikleri bir gece dahi hatırlamıyordu.

Ama şimdi, bunu sormamıştı bile.

Caitlin oturma odasındaki tekli koltuğuna döndü ve orada oturup Caleb’in merdivenleri çıkan botlarının sesini, yatak odasının kapısının arkasından kapanmasını dinledi. Bu Caitlin’in hayatında duyduğu en yalnız sesti.

Caitlin gözyaşlarına gömüldü ve saatlerce ağladı. Sonunda gözyaşlarıyla yastığa gömülerek bir yumak gibi kıvrıldı. Ruth’un yanına gelip yüzünü yalamaya çalıştığını hayal meyal hatırlıyordu; ama hepsi bulanıktı, çünkü kısa süre sonra vücudu hıçkırıklarla sarsıldı ve derin ve kötü bir uykuya daldı.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Caitlin yüzünde soğuk ve ıslak bir şey hissetti ve yavaşça gözlerini açtı. Aklı karışmış bir şekilde yan yan oturma odasına baktı; sonunda koltukta uyuyakalmış olduğunu fark etti. Oda loştu ve panjurlardan sızan belli belirsiz ışıktan günün daha yeni ağarmaya başladığını anladı. Yağan yağmurun sesi cama vuruyordu.

Caitlin bir inleme sesi duydu ve yeniden yüzünde ıslak bir şey hissetti ve bakınca Ruth’un yanı başında durup onu yalayarak deli gibi inlediğini gördü. Ruth soğuk, ıslak burnuyla Caitlin’i dürtüyor ve bir türlü buna son vermiyordu.

Sonunda Caitlin bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ederek doğrulup oturdu. Ruth inlemeyi kesmiyordu ve giderek daha da sesli bir şekilde inliyordu; sonunda Caitlin’e havlamaya başladı- Caitlin onun bu şekilde davrandığını daha önce hiç görmemişti.

Caitlin “Ne oldu Ruth?” diye sordu.

Ruth yeniden havladı, ardından döndü ve ön kapıya doğru koşarak odadan çıktı. Caitlin yere baktı ve loş ışıkta halının her yerinde çamurlu pati izlerini gördü. Caitlin, Ruth’un daha önce dışarı çıkmış olduğunu anladı. Ön kapı açık olmalıydı.

Caitlin, Ruth’un kendisine bir şeyler söylemeye, kendisini bir yere götürmeye çalıştığını fark ederek derhal ayağa kalktı.

Scarlet, diye düşündü.

Ruth yeniden havladı ve Caitlin düşündüklerinin doğru olduğunu anladı. Ruth onu Scarlet’e götürmeye çalışıyordu.

Caitlin kalbi son hızla atarak odadan koşarak çıktı. Yukarı kata koşup Caleb’e haber vererek bir saniye daha kaybetmek istemedi. Oturma odasını yararak geçip önce salona oradan da ön kapıya ulaştı. Ruth, Scarlet’i nerede bulmuş olabilirdi ki? diye düşündü. Scarlet iyi miydi? hayatta mıydı?

Caitlin panik halinde Ruth’un zaten yarı açık bırakmış olduğu ön kapıdan fırlayarak çıktı. Ruth her nasılsa kapıyı açabilmiş ve evin önündeki verandaya çıkmıştı. Her yan yağan yağmurun sesiyle dolmuştu. Hafif bir gök gürültüsü vardı ve sökmekte olan şafakla birlikte ara ara da şimşek çakıyordu. Hafif bir gri ışıkla birlikte şiddetli bir şekilde boşalan yağmur yeryüzünü dövüyordu.

Caitlin merdivenlerin başında durdu, çünkü Ruth’un nereye gittiğini gördü. Her yanını bir panik hali sardı. Şimşekler gökyüzünü doldururken orada, gözlerinin önünde onu travmaya sokacak bir görüntü vardı- bu görüntü zihninin her yanını esir aldı ve yaşadığı sürece bunu asla unutamayacaktı.

Orada, evin önündeki çimenlerin üzerinde tortop olmuş, bilinçsiz, çıplak bir şekilde yatan kızıydı. Scarlet. Korunmasız bir şekilde yağmurun altındaydı.

Ruth başını bir ona bir Caitlin’e çevirerek deli gibi havlayarak ona doğru koştu.

Caitlin hemen harekete geçti: merdivenleri üçer üçer inerken dehşet içinde çığlık atarak kızına doğru koştu. Zihni, ona ne olmuş olduğu, nereye gitmiş olduğu ve nasıl dönmüş olduğuyla ilgili milyonlarca senaryo ile dolup taşıyordu. Sağ mıydı? Yaşıyor muydu?

Caitlin kayarak ve tökezleyerek çamurlu çimenin üzerinde koşarken olası en kötü senaryolar zihninde bir yanıp bir sönüyordu.

Caitlin “SCARLET!” diye haykırdı ve feryadına yeni bir gök gürlemesi karşılık verdi.

Bu acı içindeki bir annenin feryadıydı; Scarlet’in yanına koşup başucunda diz çökerek onu kollarının arasına alıp Tanrı’ya kızının hala hayatta olması için bütün varlığıyla dua eden, bunun için yalvarmayı bir an olsun bırakamayan bir annenin feryadıydı.

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Caitlin, Scarlet’in uyumasını seyrederek bembeyaz hastane odasında Caleb’in yanında oturuyordu. İkisi, birbirlerinden birkaç adım uzakta, ayrı sandalyelerde oturuyorlardı ve her biri kendi dünyasına dalmıştı. İkisi de duygusal olarak tükenmiş, panikten sarsılmış ve birbirleriyle konuşacak enerjileri dahi kalmamıştı. Evlilikleri boyunca yaşadıkları diğer tüm zor zamanlarda daima birbirlerinde teselli bulmuşlardı; fakat bu defa farklıydı. Son gün yaşadıkları olaylar çok korkunç ve oldukça da dramatikti. Caitlin hala şoktan çıkamamıştı ve Caleb’in de çıkamadığını biliyordu. Bunun üstesinden her birinin kendi yöntemiyle gelmesi gerekiyordu.

Uyuyan Scarlet’i seyrederek sessizce orada oturdular, odadaki tek ses çalışan makinalardan gelen bip sesleriydi. Caitlin kızından gözlerini ayırmaktan korkuyordu, eğer başka tarafa bakarsa onu yeniden kaybedebileceğini düşünüyordu. Scarlet’in başının üzerindeki saat sabahın sekizini gösteriyordu ve Caitlin son üç saattir orada oturduğunu fark etti, Scarlet’i hastaneye kabul ettiklerinden bu yana onu seyrediyordu. Scarlet, onu buraya aldıklarından beri uyanmamıştı.

Hemşireler onları pek çok defa Scarlet’in hayati organlarının normal olduğu konusunda rahatlattılar, yalnızca derin bir uykuda olduğunu ve endişelenecek bir şey olmadığını söylediler. Bir yandan Caitlin’in içi oldukça rahatladı; ama diğer yandan Scarlet’in uyandığını, gözlerini açtığını ve her zaman tanıdığı aynı eski- mutlu ve sağlıklı- Scarlet’i kendi gözleriyle görmeden buna gerçekten inanamıyordu.

Caitlin son yirmi dört saat olanları tekrar tekrar zihninde yaşadı. Ama bütün bu olayları ne kadar çok parçalara ayırıp incelese de hiçbirine anlam veremedi- ve sonunda dönüp dolaşıp aynı sonuca geldi: Aiden haklıydı. Günlüğü gerçekti. Kızı vampirdi. Ve kendisi, Caitlin de bir zamanlar vampir olmuştu. Zamanda geriye yolculuk yapmış, panzehri bulmuş ve buraya, bu yer ve zamana dönmeyi seçerek normal bir yaşam sürmeye karar vermişti. Scarlet yeryüzünde kalan son vampirdi.

Bu düşünce Caitlin’i dehşete düşürdü. Scarlet söz konusu olunca çok korumacıydı ve ona kötü hiçbir şey olmasına izin vermemeye kararlıydı; ama aynı zamanda da insanlığa karşı kendini sorumlu hissediyor, eğer bütün bunlar doğruysa Scarlet’in bunu yaymasına izin veremeyeceğini, vampir ırkını bir kez daha yeniden yaratmasına müsaade edemeyeceğini duyumsuyordu. Ne yapacağını bilemiyordu. Ne düşüneceğini, ya da neye inanacağını şaşırmıştı. Kendi kocası ona inanmamıştı ve o da bu konuda onu suçlayamazdı. Kendisi de kendine inanmakta güçlük çekiyordu.

“Anne?”

Caitlin, Scarlet’in gözlerinin titreyerek açıldığını görünce doğruldu. Sandalyesinden hemen sıçradı ve onun yanına koştu. Caleb de aynı şeyi yaptı. Scarlet, pencereden içeriye dolan sabah güneşiyle aydınlanan büyük, güzel gözlerini yavaşça açarken ikisi onun etrafında duruyorlardı.

Caitlin “Scarlet? Canım?” dedi. “İyi misin?”

Scarlet esnedi ve elinin tersiyle gözlerini ovdu, ardından gözlerini kırparak ve nerede olduğunu anlamaya çalışarak yavaşça sırtüstü döndü.

“Neredeyim ben?”

Onun sesini duyunca Caitlin’in içini büyük bir rahatlama kapladı; sesi ve kendisi aynı eski Scarlet gibi geliyordu. Sesinde, hareketlerinde ve yüz ifadesinde güç vardı. Aslında, Caitlin’in beklediğinin aksine Scarlet tamamen normal görünüyordu, sanki her zamanki uzun uykulardan birinden uyanmış gibiydi.

Caitlin “Scarlet, olanlardan herhangi bir şey hatırlıyor musun?” diye sordu.

Scarlet döndü ve Caitlin’e baktı, sonra yavaşça bir dirseğinden destek alarak yatakta doğrularak oturdu.

Şaşkın bir şekilde “Hastanede miyim?” diye sordu. Odayı inceledi ve hastanede olduğunu anladı. “Aman tanrım. Burada ne işim var? Çok mu hasta oldum?”

Caitlin, onun sözleri ve hareketleri karşısında daha da rahatladığını hissetti. Doğrulup oturmuştu. Uyanıktı. Sesi tamamen normaldi. Gözleri ışıl ışıldı. Olağan dışı bir şeyin olmuş olduğuna inanmak neredeyse imkânsızdı.

Caitlin nasıl cevap vereceğini, ona olan bitenin ne kadarını söylemesi gerektiğini düşündü. Onu korkutmak istemiyordu.

Caleb araya girerek “Evet tatlım,” dedi. “Hastaydın. Hemşire seni okuldan eve gönderdi ve biz seni bu sabah hastaneye getirdik. Bunlardan hiçbirini hatırlıyor musun?”

“Okuldan eve gönderildiğimi hatırlıyorum… yatağa yattığımı, odamda olduğumu… sonra…” Hatırlamaya çalışıyormuş gibi kaşlarını çattı. “…bu kadar. Hastalığım ne? Ateşim mi çıktı? Her neyse. Şimdi iyi hissediyorum.”

Caleb ve Caitlin şaşkın bir şekilde bakıştılar. Scarlet’in normal göründüğü aşikârdı ve hiçbir şey hatırlamıyordu.

Caitlin Ona söylemeli miyiz? diye düşündü.

Onu korkutmak istemiyordu. Ama aynı zamanda da bilmesi gerektiğini, ona ne olduğunun bir kısmını duyması gerektiğini hissediyordu. Caleb’in de aynı şeyi düşünmekte olduğunu sezebiliyordu.

Caitlin “Scarlet, tatlım,” diyerek usulca konuşmaya başladı, sözlerini en iyi hangi şekilde, hangi cümlelerle ifade edebileceğini düşündü, “hastayken, yataktan sıçrayarak kalktın ve evden fırlayıp çıktın. Bunu hatırlıyor musun?”

Scarlet, gözleri şaşkınlıktan ardına kadar açılmış bir şekilde ona baktı.

“Gerçekten mi? Evden fırlayıp çıktım mı? Ne demek istiyorsun? Yani uyurgezer gibi mi? Ne kadar uzağa gittim?”

Caitlin ve Caleb bakıştılar.

Caitlin “Aslında çok uzağa gittin,” dedi. “Seni bir süre bulamadık. Polisi aradık ve sonra arkadaşlarından bazılarını aradık —”

“Ciddi misin?” Scarlet kıpkırmızı olarak dimdik oturdu. “Arkadaşlarımı mı aradınız? Neden? Bu çok utandırıcı. Numaralarını nasıl öğrendiniz?” Sonra anladı. “Telefonumu mu karıştırdınız? Bunu nasıl yaparsınız?”

Scarlet yatakta geriye yaslandı, çok kızmış bir şekilde içini çekti ve bir süre gözlerini tavana dikti.

“Bu çok küçük düşürücü. Bunu kimseye asla unutturamayacağım. Herkesin yüzüne nasıl bakacağım? Şimdi benim bir tür kaçık falan olduğumu düşünecekler.”

“Tatlım, üzgünüm, ama hastaydın ve seni bulamıyorduk—”

Birden odanın kapısı açıldı ve içeriye Scarlet’in doktoru olduğu belli olan bir adam girdi; otoriter bir şekilde kasıla kasıla yürüyor ve her biri elinde birer notluk tutan iki stajyer de ona eşlik ediyordu. Doğruca Scarlet’in yatağına doğru ilerledi ve yatağın ucunda asılı panoda bulunan yazıları okudu.

Caitlin tartışmalarını sonlandıran bu ara için minnettardı.

Bir hemşire de doktor ve onun stajyerlerini izledi ve Scarlet’e doğru yürüyerek onun hasta yatağını oturur pozisyona getirdi. Scarlet’in kolundan tansiyonunu ölçtü, ardından kulağına dijital bir termometre tutarak orada yazanı doktora okudu.

Doktor başını sallayarak panoda bulunan notları okurken, hemşire doktora “Normal,” diye bildirdi. “Buraya geldiğiyle aynı. Herhangi bir kötü durum gözlemedik.”

Scarlet araya girerek “İyiyim,” dedi. “Dün hasta olduğumu biliyorum, sanırım ateşim çıkmıştı ya da ona benzer bir şey. Ama şimdi iyiyim. Aslında, okula gitsem çok iyi olacak. Bugün bir sürü sınavım var. Ve kontrol altına almam gereken de bir sorun var,” diye ekledi ve ebeveynine sinirli bir şekilde baktı. “Ve açım. Şimdi gidebilir miyim?”

Caitlin, Scarlet’in verdiği tepki, bütün olanları gizlemeye ve hemen normal hayata geçmeye çalışmasındaki ısrarı karşısında endişelendi. Caleb’in de aynı şeyi hissetmesini umarak ona baktı, fakat Caleb’de de bütün bunları unutma ve hızla normale dönmeye ilişkin bir istek sezdi. Caleb rahatlamış görünüyordu.

Doktor konuşmaya başladı: “Scarlet, seni muayene edip birkaç soru sorabilir miyim?”

“Buyurun.”

Doktor elindeki sekreterliği stajyerlerinden birine uzattı, stetoskopunu çıkardı, onu Scarlet’in göğsüne yerleştirdi ve dinledi. Ardından parmaklarını Scarlet’in karnındaki çeşitli yerlere bastırdı, sonra uzandı ve Scarlet’in bileklerini tuttu ve kollarını farklı farklı yönlere doğru büktü. Lenf düğümlerini, boğazını yokladı ve dirseklerinin ve dizlerinin arkasındaki basınç noktalarını muayene etti.

“Bana, dün ateşin çıkarak okuldan eve gönderildiğin söylendi. Şimdi nasıl hissediyorsun?”

Scarlet neşeli bir şekilde “Harika hissediyorum,” dedi.

Doktor “Bana dün nasıl hissettiğini tarif edebilir misin?” diye konuşmasında ısrarcı oldu.

Scarlet kaşlarını çattı.

“Dürüst olmak gerekirse çok iyi hatırlayamıyorum. Sınıftaydım ve ben, sanki, gerçekten hasta gibi hissetmeye başladım. Başım ağrıyordu ve ışık gözlerimi acıtıyordu ve gerçekten ağrım olduğunu hissettim… Eve vardığımda gerçekten çok üşüdüğümü hissettiğimi hatırlıyorum…ama bunun dışında her şey oldukça belirsiz geliyor.”

Doktor “Dünden hatırladığın başka bir şey yok mu? Hasta olduktan sonra neler olduğuyla ilgili hiçbir şey hatırlamıyor musun?” diye sordu.

“Ben de annemle babama tam bunu anlatıyordum, hiçbir şey hatırlamıyorum. Üzgünüm. Bana uyurgezer ya da onun gibi bir şey olduğumu söylediler. Ama ben hatırlamıyorum. Her neyse, gerçekten okula dönsem çok iyi olacak.”

Doktor gülümsedi.

“Sen oldukça güçlü ve cesaretli bir genç kızsın Scarlet. Eğitimine karşı takındığın tutuma hayran kaldım. Keşke bütün ergenler senin gibi olsa.” Doktor Scarlet’e göz kırptı. “Eğer senin için bir sakıncası yoksa birkaç dakika anne ve babanla konuşmak istiyorum. Ve evet, okula dönmemen için ben ortada hiçbir neden göremiyorum. Hemşirelerle konuşacağım ve seni çıkarmak için gerekli kâğıtları hazırlamaya başlayacağız.”

Scarlet “Evvet!” dedi, gözleri pırıl pırıl dik oturarak heyecanla yumruğunu sıktı.

Doktor, Caitlin ve Caleb’e döndü.

“İkinizle özel olarak görüşebilir miyim?”

BEŞİNCİ BÖLÜM

Caitlin ve Caleb doktoru koridorda, büyük, apaydınlık odasına doğru takip ettiler, sabah güneşi pencerelerden içeriye süzülüyordu.

Doktor güven veren, buyurucu sesiyle “Lütfen, oturun,” dedi, onların arkasından kapıyı kaparken oturmaları için masanın önündeki iki sandalyeyi işaret etti.

Caitlin ve Caleb oturdu ve doktor da elindeki dosyasıyla masasının arkasına geçerek yerine oturdu. Gözlüğünü burnunun ucuna yerleştirdi, masasının üzerindeki bazı notlara baktı, ardından gözlüğünü çıkardı, dosyayı kapattı ve masanın kenarına itti. Ellerini karnının üzerinde kavuşturdu ve Caitlin ve Caleb’i incelerken sandalyesinde biraz geriye yaslandı. Caitlin onun varlığında huzur buldu ve işinde iyi olduğunu sezinledi. Aynı zamanda Scarlet’e oldukça nazik davranması da hoşuna gitmişti.

Doktor “Kızınız iyi,” diye söze başladı. “Kesinlikle normal. Hayati değerleri normal ve zaten buraya geldiğinden de durumu aynıydı. Herhangi bir kriz, nöbet ya da epileptik rahatsızlık geçirmiş olduğuna dair bir işaret göstermiyor. Aynı zamanda herhangi bir nörolojik sorunu olduğuna dair bir belirti de yok. Onu çıplak bulduğunuz gerçeğini göz önüne alarak ayrıca cinsel açıdan herhangi bir sorun olup olmadığını anlamak için de muayene ettik- ve hiçbir şey bulunmadı. Ayrıca onun üzerinde bir yığın kan testi yaptık ve tamamı negatif çıktı. İçinizi ferah tutabilirsiniz: kızınızın kesinlikle hiçbir sorunu yok.”

Caleb büyük bir rahatlamayla içini çekti.

“Teşekkür ederiz doktor,” dedi. “Bunları duymanın bizim için ne anlama geldiğini bilemezsiniz.”

Ama Caitlin için için hala titriyordu. O Caleb gibi rahatlayamamıştı. Eğer doktor ona Scarlet’in aslında sağlık açısından kötü bir durumunun olduğunu söylemiş olsaydı, mantığa aykırı olsa da kendini yine de daha iyi hissedecek ve rahatlayacaktı: en azından o zaman Scarlet’in neyi olduğunu tam olarak bilecek ve vampirlikle ilgili bütün düşünceleri zihninden uzaklaştırabilecekti.

Ama bunu duymak, Scarlet’in sağlık açısından hiçbir sorununun olmadığını duymak yalnızca Caitlin’in dehşet hissini derinleştirmekle kalmıştı.

Caitlin sesi titreyerek doktora “Peki o zaman olanları nasıl açıklıyorsunuz?” diye sordu.

Doktor döndü ve Caitlin’e baktı.

“Lütfen bana tam olarak ne olduğunu söyler misiniz? Ben yalnızca dosyadan okuduklarımı biliyorum: burada onun dün öğleden sonra ateşinin çıktığını yazıyor, okuldan eve gönderilmiş, evden koşarak çıkıp gitmiş ve siz onu bu sabah çimlerinizin üzerinde bulmuşsunuz. Başka bir şey var mı?”

Caitlin hemen araya girdi “Bundan daha fazlası var,” dedi, sesini duyurmaya kararlıydı. “Sadece evden koşup çıkmadı. O…” Caitlin duraksadı, söyleyeceğini nasıl cümleye dökeceğini düşünmeye çalıştı. “O…dönüştü. Güç seviyesi- bunu açıklamak çok zor. Kocam onu durdurmaya çalıştı ama Scarlet onu odanın karşı tarafına fırlattı. Beni de odanın karşı tarafına fırlattı. Ve hızı: onun arkasından gittik ama yakalayamadık. Bu normal bir “evden çıkıp koşmak” değildi. Ona bir şey oldu. Fiziksel bir şey.”

Doktor içini çekti.

“Bunun sizin için çok korkunç bir şey olduğunu anlıyorum,” dedi, “hangi ebeveyn olsa aynı şeyleri hissederdi. Ama yeniden sizi temin ederim ki onun hiçbir şeyi yok. Zaman zaman bu tür olaylarla karşılaşıyoruz, özellikle de ergenler arasında. Aslında, bunun için çok eski bir teşhis vardır: Dönüşüm Sendromu. Önceden ‘histeri’ olarak biliniyordu. Bu durumda bunun gibi krizler hastayı baskı altına alabilir ve hasta ani bir güç yükselmesi yaşayabilir, her zamanki halinin dışında bir şeyler yapabilir. Söz konusu durum saatlerce sürebilir ama ardından hasta genelde normale döner. Bu daha çok ergen kızlar arasında yaygındır. Bunun kesin nedenini kimse bilmiyor, ama bu durumun gelişmesine genelde bir stres faktörü sebep oluyor. Scarlet son günlerde bu olaya neden olacak herhangi bir stres yaşadı mı? Farklı bir şey? Her ne olursa?”

 

Caitlin yavaşça başını iki yana salladı, hala kendi düşündüklerinde kararlıydı.

“Scarlet’in hayatında her şey harikaydı. Bir önceki gece on altıncı yaş günüydü. Bizimle yeni erkek arkadaşını tanıştırdı. Genç bir kızın olabileceği kadar mutluydu. Hiç stresli bir hali yoktu.”

Doktor gülümsedi.

“Evet işte bu, sizin görebileceğiniz stresli bir hali yoktu- ya da yalnızca onun size gösterdiği kadarını görebiliyordunuz. Ama sanırım sorunuza kendiniz cevap verdiniz: sizinle yeni erkek arkadaşını tanıştırdığını söylediniz. Genç bir kızın gözünde bunun stresli olabileceğini düşünmüyor musunuz? Ebeveyn onayı? Bu kesinlikle gizli bir stres faktörünü yüzeye çıkarmış olabilir. Tabi on altı yaşına basmasından hiç bahsetmiyorum bile. Lise, akran baskısı, sınavlar, yaklaşmakta olan üniversite sınavları… Ortada sonsuz sayıda potansiyel stres faktörü var. Bazı durumlarda bunu neyin harekete geçirdiğini bilemeyiz. Scarlet’in kendi de bunu bilmiyor olabilir. Fakat önemli olan, burada kaygılanacak hiçbir şeyin söz konusu olmadığını bilmenizdir.”

Caitlin “Doktor Bey,” diyerek daha sert bir şekilde konuşmasına devam etti “bu yalnızca bir histeri krizi değildi ya da buna siz her ne diyorsanız. Ben size o odada bir şey olduğunu anlatıyorum. Doğaüstü bir şey…”

Doktor, gözleri ardına kadar açılarak uzun uzun ve sert bir şekilde Caitlin’e baktı.

Caleb öne doğru eğilerek araya girdi.

“Özür dilerim doktor bey- sizin de anlayacağınız üzere eşim son zamanlarda çok stresli.”

Caitlin “Ben stresli değilim,”diyerek hemen araya girdi, fakat sesi oldukça fazla stresli çıkıyor ve kendi sözleri ile çelişiyordu. “Ben ne gördüğümü biliyorum. Doktor Bey, kızıma yardım etmenize ihtiyacım var. O normal değil. Ona bir şey oldu. Değişiyor. Lütfen. Yapabileceğiniz bir şey olmalı. Onu götürebileceğimiz bir yer olmalı.”

Doktor sersemlemiş bir şekilde en az on saniye kadar Caitlin’e bakakaldı. Havada gergin bir sessizlik oldu.

Doktor “Bayan Paine,” diye yavaşça konuşmaya başladı “affınıza sığınarak profesyonel bir doktor olduğumu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Ve tıbbi olarak kızınızın kesinlikle hiçbir şeyi yok. Aslında, bir dost olarak onun bugün okula gitmesini ve en kısa zamanda bütün bu olanları unutmasını tavsiye ediyorum. Ve sizin düşüncelerinize gelince… küstahlık yapmak istemem ama acaba bu aralar görüştüğünüz herhangi biri var mı?”

Caitlin, ne demek istediğini anlamaya çalışarak boş gözlerle ona baktı.

“Son zamanlarda terapi alıyor musunuz Bayan Paine?”

Caitlin kızardı, sonunda ne demek istediğini anladı. Doktor, onun deli olduğunu düşünüyordu.

Caitlin ifadesiz bir ses tonuyla “Hayır,” diye cevap verdi.

Doktor yavaşça başını salladı.

“Tamam, bugün kızınız için geldiniz, kendiniz için değil, ama biraz sakinleştiğinizde müsaade ederseniz birini görmenizi şiddetle öneririm. Bunun faydası olabilir.”

Doktor uzandı, bir not kâğıdı aldı ve yazmaya başladı.

“Size çok iyi bir psikiyatristin adını yazıyorum. Dr. Halsted, benim de arkadaşımdır. Lütfen bunu değerlendirin. Hepimiz hayatta stresli zamanlardan geçeriz. Onun yardımı dokunabilir.”

Bunu söyledikten sonra, doktor birden ayağa kalktı ve kâğıdı Caitlin’e uzattı. Caitlin ve Caleb de ayağa kalktılar ama Caitlin ayakta durarak kâğıda baktı, onu almayı kendine yediremiyordu. O deli değildi. Ne gördüğünü biliyordu.

Ve o kâğıdı kabul etmeyecekti.

Doktor beceriksiz bir şekilde kâğıdı uzatarak tuttu, o kadar uzun süre öyle kaldı ki elleri titremeye başladı ve sonunda Caleb uzandı ve kâğıdı onun elinden aldı.

“Teşekkürler doktor bey. Ve kızımıza yardım ettiğiniz için de teşekkürler.”

You have finished the free preview. Would you like to read more?