Read the book: «Mutluluk Doktoru»
Dr. Ecz. Metin Uyar
1990 yılında doğdu. 2013 yılında Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden “Yüksek Onur Derecesi” ile mezun oldu. Üniversitede kurduğu ve bir süre başkanlığını yürüttüğü Yeditepe Üniversitesi Sanitas (Sağlık) Kulübü’nde çok sayıda ulusal ve uluslararası etkinlikte görev aldı ve birçoğunun sorumluluğunu üstlendi. Üniversite döneminde gazetecilik ve televizyonculuk üzerine de eğitimler almaya başladı. Uğur Dündar, Yılmaz Özdil, Müjdat Gezen, Fatih Portakal, Tunca Bengin, Derya Sazak, Mine Özbek, Haluk Şahin, Veyis Ateş, Mario Levi, Nebil Özgentürk’ün de aralarında bulunduğu medya sektöründe önemli başarılara imza atmış kişilerden dersler aldı.
2012 yılında henüz 22 yaşındayken Milliyet Gazetesi’nde İyilik-Sağlık Köşesi Yazarı oldu ve haftalık yazılar yazmaya başladı. 2014 yılında İstanbul Medipol Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak akademisyenliğe başladı. 2016 yılında Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Fitoterapi Yüksek Lisans programından “Yüksek Onur Derecesi” ile mezun oldu. 2017 yılında İstanbul Medipol Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sağlık Yönetimi Programı’nı tamamlayarak “Doktor” unvanını aldı. “Çalışanlarda Bireysel Sağlığın Yönetimi Açısından Bireysel İyilik Halinin ve Sağlık Risklerinin Değerlendirilmesi” başlıklı doktora tezi için 740 beyaz yaka ve mavi yaka çalışanın iyilik halini ve sağlık risklerini değerlendirdi.
2018 yılında İstanbul Medipol Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaya başladı. Öğretim Üyesi olarak çalıştığı üniversitenin yanı sıra Yeditepe Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nde dersler verdi. Hacettepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi’nin de aralarında olduğu çok sayıda üniversitede davetli konuşmacı olarak öğrencilerle bir araya geldi. Uyar, farklı ülkelerde gerçekleştirilen kongreleri, sempozyumları, basın toplantılarını da takip ederek hazırladığı yazılarını 7 yıldır Milliyet Gazetesi’nde okuyucularıyla buluşturmaya devam ediyor. Milliyet Express’te, çeşitli sektörel ve popüler kültür dergilerinde de Uyar’ın yazıları yer alıyor. Mutluluğun bulaşıcı olduğunu söyleyen Uyar, mutluluk bulaştırmak için Mutluluk Atölyeleri ve Mutluluk Söyleşileri düzenliyor. Televizyon programlarına konuk oluyor. Instagram hesabını (@metinuyar) mutluluk paylaşımları yapmak için aktif olarak kullanıyor.
Hayykitap’tan yayımlanan kitapları:
Mutluluk Doktoru, Kasım 2019
İçinde yaşadığımız topluma ve birlikte yaşadığımız insanlara iyi değerler katmanın sorumluluğumuz olduğunu, tüm canlıları ve doğayı sevmeyi öğreten anneme…
Aldığımız her nefesin hakkını vererek doya doya yaşamamız gerektiğini, her durum ve koşulda mutlu olunabileceğini öğreten babama…
Sonsuz sevgilerini ve desteklerini her daim hissettirdikleri için şükranlarımla…
Teşekkür
Kitaplar buzdağı gibidir. Görünen yüzü yazarıdır. Ardında ise görünmeyen kocaman bir destekleyici vardır. Bu kitabın sizlerle buluşmasında emeği olan sayısız insan var. Onlara sonsuz teşekkür ederim. İsim isim herkesi bu bölümde yazabilmek isterdim. Ancak bu liste ayrı bir kitap olabilecek kadar uzun! Ve o listedeki hiç kimseyi atlamak istemiyorum. Bu nedenle bu uzun yolculukta emeği olan ve beni destekleyen kişilere kitabımı imzalayarak, şükranlarımı el yazımla yazmayı tercih ediyorum. Yazmak konusunda beni cesaretlendiren öğretmenlerim, yoluma ışık tutarak kendimi geliştirmemi sağlayan rol modellerim, vizyonumun genişlemesinde katkısı olan ilham perilerim, zorlu süreçleri destekleriyle kolaylaştıran dostlarım, varlıkları için şükrettiğim arkadaşlarım; kütüphanelerinizde Mutluluk Doktoru’na yer ayırın.
Sunuş
Mutluluk kilitli bir kapının arkasında sizi bekliyor olsaydı. Birisi size o kapının kilidini verebileceğini söyleseydi. Kilidi elde etmek için neler verirdiniz? Bu senaryo ütopik gibi görünse de aslında daha mutlu bir yaşam herkes için mümkün! Bu konuda bilim yol gösteriyor. Referans isimler tecrübeleriyle mutluluk yolculuğunda ışığınız olup yolunuzu aydınlatıyor. O aydınlık ile ortaya çıkan ipuçlarını Dr. Öğretim Üyesi Metin Uyar’ın kaleminden çıkan bu kitapta okuyabiliyorsunuz.
Mutluluk Doktoru mutlulukla ilgili çok sayıda kaynağı bir süzgeçten geçirip sade bir dille size sunuyor. 10 adımda, 100’ü aşkın öneri ile mutluluk düzeyinizi arttırmanızı sağlıyor. Okuduğunuz her sayfada mutluluk yolunda bir adım daha ilerlediğinizi fark ediyorsunuz. Bilimsel bilgilerin uygulanabilir öneriler ile desteklenmesi, mutluluğu hayatınıza çekmenize imkân sağlıyor.
Mutluluk Doktoru’nun Yazarı Dr. Öğretim Üyesi Metin Uyar ile aynı üniversitede akademisyen olarak çalışıyoruz. Mutluluk konusuna yönelik ilgisini ve konuyla ilgili çalışmalarını yakından takip ediyorum. Türkçeye iyilik hali olarak çevrilen wellness kavramını, doktora tezinde çalışırken bile mutlulukla ilgili yazacağı kitabı bir an önce sizlerle buluşturma hayalini yaşıyordu. Milliyet Gazetesi’ndeki köşesi için benimle yaptığı röportajlardan, en karmaşık bilgileri bile hayranlık uyandıracak bir sadelikte sunabildiğine tanık olmuştum. O geleneğini kitabında da sürdürdüğünü görmek beni şaşırtmadı. “Mutlu Yaşlılık” başlığını taşıyan bir yazısı için bana “İleri yaşlarda bile mutlu olmanın sırrı ne?” diye sormuştu. Ben de bu sırrın geçmişte ekilen tohumlarda gizli olduğunu söylemiştim. Hayatındaki her gelişim evresini dolu dolu, doya doya yaşamış bir insanın, ileri yaşlarında da mutlu ve doyumlu bir hayat yaşayacağını söylemiştim.
Mutluluk Doktoru hayatınızın her evresinde mutluluk tohumlarını nasıl ekebileceğinize yönelik size rehberlik ediyor. Üstelik sadece kendiniz için değil, çevreniz için de. Örneğin mutlu çocuk ve aile bölümünde ebeveynler sadece kendileri için değil, eşleri ve çocukları için de mutluluk dozunu yükseltecek bilgilere erişebiliyor. Beyaz yakalılar girdikleri kısır döngüden nasıl çıkarak mutsuzluk zincirlerini kırabileceklerini öğreniyor. Modern çağın beraberinde getirdiği sorunların panzehiri olacak mutluluk reçeteleri ve azaldığında mutluluk pilinizi nasıl şarj edeceğinize yönelik ipuçları da kitapta yer alıyor. Son bölümde ise kendi mutluluk analizinizi yapıp, kendi mutluluk formülünüzü çıkarıyorsunuz. Bu nedenle bu kitabı bir mutluluk rehberi olarak da değerlendirmek mümkün.
Peki bu rehberin yazarı gerçekten mutlu mu? Onu tanıyan bir gelişim psikoloğu olarak bu soruya cevap vermeden yazımı bitirmek istemedim. Kıymetli meslektaşım Dr. Öğretim Üyesi Metin Uyar olumlu insan ilişkileri ve mesleğinde yetkin bir akademisyen olarak dikkatimizi çekiyor. Çevresine saçtığı pozitif enerjiyle hem popüler hem de vefalı yakın bir dost. Mutluluk hali onu başarılı ve üretken de kılıyor. 7 yıldır Türkiye’nin en önemli gazetelerinden birinde köşe yazarlığı yapıyor. Akademik kariyerinin 6. yılında olmasına rağmen fakültesinde anabilim dalı başkanı olarak çalışıyor. Üniversitedeki öğretim üyeliğinin yanı sıra saygın üniversitelere konuşmacı olarak davet ediliyor. Mutluluğu da gerçekten yaymak istiyor. Dolayısıyla bu kitap onun mutluluğu siz değerli okurlarla buluşturma hayalinin en önemli adımı. Başarılarının devamı dileğiyle yolu açık olsun. Türkiye’nin artık bir mutluluk doktoru var.
Prof. Dr. Haluk Yavuzer
Önsöz
Her konuya olumlu yaklaşan ve daima mutlu olan bir babanın çocuğu olarak hayat maratonuna şanslı mı başlamıştım? Yoksa olaylardaki “ama”ya ve “keşke”ye yoğunlaşan, kaygılı bir annenin oğlu olarak şanssız mıydım? Aslında ne şanslı ne şanssızdım. İki ucun arasında bir mutluluk kâşifi olmaya çalıştım. Çünkü annemin, mutluluğa yaşamında yer açmak istedikten sonra babam ve benden nasıl olumlu etkilendiğine tanık oldum. Annemdeki dönüşüm, zihnime “Mutluluk öğrenilebilir mi?” sorusunun tohumlarını attı. Doktora tezimde iyilik hali ile sağlık arasındaki ilişkiyi araştırırken, aklımdaki soruya da cevap aradım. Mutlulukla ilgili sayısız yayın, makale, araştırma sonucu ve kitap okudum. Sonuç olarak mutluluğa giden yolda evrensel birtakım formüller olduğunu keşfettim. Annemdeki dönüşümün altında yatan sırrı çözmeye başlamıştım. O andan itibaren bu sırrı, bilimin referansıyla daha çok kişiye ulaştırabilme tutkusu içimi kapladı. Bu sırrın herkesin işine yarayacak olması heyecanımı arttırdı. Çünkü mutluluk öğrenilebilir olduğu gibi geliştirilebilir de… Yani daha mutlu olmak için mutsuz olmayı beklemeye gerek yok. Nasıl ki bir arabanın deposundaki benzinin bitmesini beklemek yerine bizi götürecek yakıt varken istasyona gidiyorsak, daha mutlu bir biz yaratmak için de mutsuz olmayı beklemeye gerek yok! Mutluluk için her daim yatırım yapmak en iyisi. Mutluluk Doktoru bu yatırımı nasıl yapabileceğinize yönelik en yakın rehberiniz olacak.
Unutmayın mutluluk düzeyi merdivenler gibidir… Hiçbir merdiven hep yukarı çıkmaz veya hep aşağı inmez. Yaşam devam ettikçe her çıkışın bir inişi, her inişin bir çıkışı vardır. Anlık düşüşler yaşadığınızda bu kitabı açın ve mutluluk dozunuzu yükseltecek önerilerden yararlanın. Mutluluk Doktoru başınızı omzuna yasladığınızda modunuzu yükselten iyi bir arkadaş olarak her daim yanınızda olacak. Bakış açınızı mutluluk odaklı iyileştirecek ve dönüştürecek. 10 bölümde 100’ü aşkın mutluluk önerisi bulacağınız kitabın son bölümünde kişisel mutluluk analizinizi yaparak kendi mutluluk reçetenizi oluşturacaksınız. Reçetenizi hazırladıktan sonra kendi mutluluk sırrınızın şifresini çözmüş olacaksınız. O andan itibaren daha mutlu bir yaşamın kapılarını aralamak size kalacak. Şimdi kendinize sorun “Mutluluğa var mısın?”. Cevabınız evetse, “Hoş geldin mutluluk” demek için sayfaları çevirmeye başlayın.
Dr. Ecz. Metin UyarKasım 2019, Caddebostan / İstanbul
BİRİNCİ BÖLÜM
MUTLULUĞA İLK ADIM
Mutluluk 101
Herkes onun peşinden koşuyor. Kimi onun için hayatını çalışmaya, kazanmaya adıyor, kimi fiziksel sınırlarını zorluyor. İnsanlar dünyanın öbür ucuna onu bulmaya gidiyor. Onu, yani mutluluğu. “Mutluluk” ne demek? Herkesçe kabul gören tek bir anlamı var mı? Bir duygu mu, yoksa bir karakter özelliği mi? Hoşa giden deneyimlerle mi açıklanabilir yoksa beynimizin yol açtığı fizyolojik bir halle mi? Ya da basitçe, mutsuzluğa sebep olacak koşulların var olmaması durumu mu?1 Peki “mutluluk” olarak tanımlanabilmesi için hissedilen halin ne kadar sürmesi, ne derece kalıcı olması gerekli?
Bu sorular tarih boyunca sayısız kez masaya yatırılmış, farklı cevaplar verilmiş. Örneğin Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideri Mahatma Gandhi mutluluğu, “Düşündüğün, söylediğin ve yaptığın şeylerin bir uyum içinde olması” şeklinde tanımlarken, Antik Yunan filozofu Aristoteles’e göre, mutluluk hayatın anlamı ve amacı.
Mutluluk, üzerine makaleler, tezler, kitaplar yazılan bir konu. Mesela Mutluluğun Koşulları isimli bir kitabı bulunan yazar Ruut Veenhoven mutluluk konusunda şunları söylüyor: “Bir birey, hayatının her alanını ve bu alanlardaki kaliteyi değerlendirdiğinde pozitif bir yargıya varıyorsa mutludur. Özetle mutluluğu, bireyin yaşadığı hayattan ne derece hoşnut olduğu belirler.”2
Mutluluk için yapılabilecek farklı tanımları göz önüne aldığımızda dikkatimizi çeken ilk nokta, bu tanımın kişiselliği oluyor, yani belirli bir standardının olmayışı… Mutluluk için kişinin kendini ‘mutlu’ olarak görmesi, mutlu addetmesi gerekiyor. Aynı durumu yaşayan bir kişi kendini mutsuz hissedebilecekken, başkası çok mutlu olduğuna inanabiliyor. Bir diğer konu, insanlara “Mutlu musunuz?” diye sorduğunuzda, yanıt için kafalarında ölçüp tarttıkları faktörler… Örneğin Birleşmiş Milletler her sene hazırladığı Dünya Mutluluk Raporu’nda ülkeleri mutluluklarına göre sıralarken, gelir, sosyal destek, sağlıklı yaşam beklentisi, özgürlük, sosyal güvence, güven ve cömertlik gibi temel faktörleri göz önüne alıyor. Oysa sizin “Mutlu musunuz?” dediğiniz kişi, o sıra hayatında aşkın eksikliğini yaşadığı için diğer tüm faktörleri göz ardı ederek pekâlâ mutsuz olduğuna kanaat getirebilir, sizi bu şekilde yanıtlayabilir.
Herkes mutluluğu arıyorken, bu konu üzerine yapılan bilimsel araştırmaların artmış olması da şaşırtıcı değil. Psikolojiden ekonomiye farklı bilim dalları, araştırmak için mutluluk, iyilik halini seçiyor. Son yıllarda da mutluluk konulu kitaplar, anketler, gazete haberleri, köşe yazıları ile mutluluk endeksleri sıkça karşımıza çıkıyor.
Günümüzde, ‘Bilim, mutlu insanların bu 9 ortak özelliğe sahip olduğunu söylüyor’ başlığıyla yayınlanmış bir haberin, internette sörf yapan birinin dikkatini çekme ihtimali hiç de az değil.3 16 Temmuz 2017’de Business Insider’da yayımlanan bu habere tıkladığınızda, ilk olarak “mutluluğun yaklaşık yüzde 40’ının bizim kontrolümüzde olduğunu, geri kalanının ise dış etkenler ve genetikle ilgili olduğunu” okuyorsunuz. Devamında, kaynak olarak kullanılan araştırmaların adlarına da yer vererek, mutluluğa katkı sağlayan bu dokuz özellik şöyle sıralanıyor: Sağlam ilişkiler kurmayı başarabilme, zamanı paraya tercih etme, rahat geçinmeyi sağlayacak bir gelire sahip olma, hayattaki iyi şeyleri görebilmek adına ‘yavaşlamayı’ başarabilme, bir başkasına iyilik yapma, fiziksel aktiviteye (spora) zaman ayırma, parayı eşyadansa deneyime harcamayı seçme, anda kalmayı başarabilme, sosyal çevre ve yakın arkadaşlarla zaman geçirme…
Farklı teorilerin yanıtlamaya çalıştığı bir soru da dış etkenlerin mi yoksa yaşanan içsel/psikolojik sürecin mi mutluluğa sebep olduğu. Karşımıza çıkan yanıtlar arasında, “Ne sadece biri, ne de öteki” göze çarpıyor. İçsel ve dışsal faktörlerin etkileşimi sonucunda mutlu hissediyor ya da hissetmiyoruz.4
Yani maalesef, mutluluk formülü için hem çok basit hem de çok zor diyebiliriz.
İnsanların en değerli iki kaynağı olarak görülen ve ikisi de sınırlı kaynaklar olan zaman ve parayı düşünelim. İkisi de sınırsız olsa ne kadar da mutlu olurduk değil mi? Değilmiş. Araştırmalar, mutluluğun var olan kaynakların miktarıyla değil, insanların bu kaynakları nasıl algıladığı ve kullanmayı tercih ettiğiyle ilgili olduğunu ortaya koymuş. Paradansa zamana odaklanmanın, kendindense başkalarına, eşyadansa deneyime para harcamanın daha fazla mutluluğa olanak sağladığı saptanmış.5
Peki mutlu olmak doğuştan gelen bir özellik mi, yoksa öğrenilebilir mi? Pozitif psikoloji alanının kurucularından olan psikolog Martin Seligman, bu soruyu evet diye yanıtlıyor. Hatta gençlerde depresyonun yaygınlığı da, neden öğretilmesi gerektiğini gösteriyor bize.6 Gerçek Mutluluk ve Öğrenilmiş İyimserlik kitapları Türkçeye de çevrilmiş olan psikolog ve yazar Seligman bir başka kitabı “Flourish”te iyimserlik, motive olma ve hayatı maksimumunu alacak şekilde yaşayabilmek üzerinde duruyor ve mutluluğun akışta olmak olduğunu, anlam, sevgi, minnet, gelişim, başarı gibi kavramların bireylerin serpilip gelişmesini sağlayacağını anlatıyor.
“Mutluluk öğrenilebiliyorsa, öğretilir de” mantığıyla sunulan eğitimler sadece Seligman’ın girişimleriyle sınırlı değil. Örneğin D.T. Max’in ABD’deki George Mason Üniversitesi’nde aldığı pozitif psikoloji derslerine dair izlenimlerini içeren The New York Times yazısına bakarak fikir sahibi olmak mümkün. Örneğin bilimsel yollarla mutluluğa ulaşmayı vaat eden dersin bir oturumunda, iyi hissetmekle iyilik yapmak arasındaki ayrım konu ediliyor. İyi hissetmek üzerinden tanımlanan mutluluk hep daha fazlasını istemenize sebep olacak hazcı bir yaklaşımken, iyilik yapma eyleminin daha kalıcı bir mutluluğa olanak verdiği paylaşılıyor. Bir derste ödev olarak meditasyon ve yoga verilirken, bir diğerinde öğrenciler ilk aşklarını anlatıyor veya minnet hissettikleri birine mektup yazmayı, o kişiyi ziyaret etmeyi deneyimliyor.7
Mutluluğu ‘öğrenmek’ için dersine girmek şart değil elbette. Daha mutlu hissedebilmek, pozitif ruh halimizi daha uzun süreli kılmak için kendi kendimize yapabileceğimiz şeyler de var. Haydi adım adım mutluluğa…
Mutluluğa Adım At
Ne kadar mutlu olacağımızı belirleyecek güç büyük ölçüde bizim elimizde, tamam ama bu defa da karşımızda yeni bir soru var: Nereden başlayacağım? Yanıt basit, kendinizden. Kendi düşüncelerinizden, inançlarınızdan… Mutlulukla aramıza giren fikirlerimize bir göz gezdirelim mesela. Mutlaka çevrenizde benzerlerine denk gelmişsinizdir: “Bu işte başarılı olursam çok mutlu olacağım”, “Onunla evlenirsek mutlu olacağım”, “Bir taşınalım, yeni hayatım mutlu başlayacak”. Sanki hedefe ulaşıldığı anda alkışlar ve gökyüzünden yağan konfetiler eşliğinde hop diye ‘mutluluk’ ortaya çıkıveriyor ve perde kapanıyor, mutlu son. Bu açıdan düşündüğünüzde aslında hiç de gerçekçi değil, değil mi? Mutluluk, ulaşılması gereken bir varış noktası ya da yolculuğun son durağı değil. Üstelik ulaşmak için peşinden koşup kovalamanız, ‘finish çizgisi’ni geçen ilk kişi olmanız da gerekmiyor. Tam tersi, amaçlarınıza ulaşmak adına takıntı yapıp ‘mükemmel’ olmak için çırpındıkça mutluluk daha da uzaklaşıyor hayatınızdan.
Mutlulukla aramıza duvarlar ören başka yanlış algılar da var. Örneğin Russ Harris ve Steven Hayes’in çok satanlar arasına giren The Happiness Trap-Stop Struggling, Start Living isimli kitaplarında tanıttıkları ‘mutluluk tuzakları’na sık sık düşüyoruz. Bu tuzaklar neler mi? Mutluluğu olması gereken doğal bir hal olarak kabul etme; “Mutlu değilsen kusurlusun” düşüncesi; “Daha iyi bir hayat için negatif duygularımızdan kurtulmalıyız” inanışı ve “Duygu ve düşüncelerimizi kontrol edebilmeliyiz” fikri. Size tanıdık geldi mi?
Önerilen çözüm ne, derseniz, o da aslında zor değil. İnsan doğasına aykırı bu fikirleri sorgulamadan kabul edip imkânsızın peşinde koşmaktansa, ‘kendi şeytanlarınızdan’ kaçmak için farkındalığınızı artırmak. Örneğin, negatif düşünceleri görmezden gelmek yerine onlarla ilişkinizi yeniden şekillendirmek. Durum gerçekten düşündüğünüz kadar negatif mi? Değiştirilemeyecek bir durumla mı karşı karşıyasınız? Yoksa madalyonun bir de öteki yüzü olabilir mi? Konuyu başka bir açıdan ele alabilir misiniz?8
Mutluluğa set çeken düşünceleri ele aldıktan sonra, sırada mutluluğunuzu artıracağınıza inanarak harekete geçmek ve adım adım ilerlemek var çünkü günün sonunda mutluluk basit, günlük bir seçim; mutlu insanlar da bilinçli bir tercihle mutlu olmayı seçmiş kişiler olarak karşınızda duruyorlar. Bu kararı vermek için ileriki yaşları beklemek yerine, seçiminizi hemen yapabilirsiniz.
Peki mutluluğu günlük bir seçime nasıl çevireceğiz? Bunun formülünü de mutlu yaşam koçu ve yazar olan Susanna (Halonen) Newsonen’dan alalım: “Mutluluğu bir seçime çevirmenin ilk adımı, mutluluğun ne olduğunu anlamak. İki kelime: Haz ve amaç. Hazzı o anda hissedilen tüm pozitif duygular olarak tanımlarsak, amaç hayatı sizin için yaşamaya değer kılan şeylerle, boşa geçirmeden yaşamak demek. Dolayısıyla günlük aktiviteleri de otomatik pilota alınmış gibi bir tavırla değil, üzerine fikir yürüterek, daha düşünceli bir şekilde ve hayattaki güzel şeyleri, onların kıymetini fark ederek yaşamaya başlamak ilk adım.”9
Nasıl mı? Örneğin bilgisayar/televizyon karşısında acele acele yemektense keyfine vararak, tadını ala ala güzel bir yemek yemek. Ayna karşısında cildinize bakım yaparken kendinizi şımartarak nemlendirici kreminizi sürmek…
İlk adımı attık. Şimdi sırada, “Önüme ne gibi engeller çıkabilir?” üzerine yazdığımız hayali senaryolar altında ezilmek yerine hedeflerimize ve onlara giden yolda neler yapılması gerektiğine odaklanmak var. Özetle, asıl görmemiz gerekenleri bize gösteren bir ‘gözlüğü’ takarak etrafa bakmak gerekiyor… Peki siz ilk adımı atmaya hazır mısınız? Yarın uyandığınızda yeni günü yaşamaya daha hevesli, daha dikkatli, minnettar olmaya…
Mutlu Etmeyi Seç
Yaptığımız mutlu olma seçimi, bir başka seçimi daha içeriyor. Mutlu etme seçimini. Birçok araştırmanın da desteklediği üzere, mutluluğa giden yol ile başka insanları mutlu etmenin yolu bir noktada kesişiyor. Beyin aktivitesini incelemeye yarayan fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) teknolojisiyle ‘verme’ eyleminin, yani yardımseverliğin beyin üzerindeki olumlu etkilerini ortaya koyan birçok araştırma var. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Sayar da bu alandaki araştırma sonuçlarını, “Araştırmalara göre başkasının mutluluğu için çalışan insanların mutluluk hissi daha fazladır. Bir başkasına yardımcı olan, onun acısını dindirmeye koşan, dindiren insanların uzun vadeli mutluluk hislerinin daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır,” diye özetliyor.
Dünyanın her köşesinden binlerce insan için anlamlı bir şeyler yapmanın, kendinden daha büyük bir şeye hizmet edip fayda sağlamanın çok büyük bir motivasyon olduğunu göz ardı etmemek gerek. Mutluluğun tanımlarından biri de ‘anlamlı bir hayat yaşamak’la ilgiliyken, başkaları için bir şeyler yapmanın olumlu etkileri olduğu sonucuna varmak zor değil. Fiziksel acıyı, hatta ölümü bile göze alarak savaş bölgelerine yardım için koşan doktorları, gönüllüleri düşünün. Bunların arkasında tüm bu risklere değecek, sadece kendimiz için çaba sarf ettiğimiz zaman elde ettiğimiz ‘yüzeysel’ mutluluktan daha farklı bir his olmalı diyor insan.
Tamam, yardım etmeyi seçtik diyelim. “Nasıl bir yardım?” sorusunun cevabı için The Giving Way to Happiness: Stories&Science Behind the Life-Changing Power of Giving kitabının yazarı Jenny Santi’ye kulak verelim: Önemli olan yardımın miktarı/ederi değil, ona yüklediğimiz anlam. Bir diğer nokta, karşımızdaki kişiye para yerine zamanımızı vermenin, alıcı için daha değerli, yardım eden kişi içinse daha tatmin edici olduğu. Maddi bir yardım söz konusuysa belirli bir amaç için hareket eden ve yardımın gideceği yeri bildiğiniz kuruluşlara yapılan yardım mutluluğunuzda daha etkili oluyor. Ayrıca kendi ilgi ve becerilerinizle ilişkili olan, onları da dahil edebileceğiniz bir alana yapılan yardım da iyi bir seçenek. Son olarak, zorunluluktan ya da kendinizi suçlu hissetmemek için edeceğiniz yardım, aynı güzel hislere yol açmayabiliyor. “Proaktif olun, zaman ayırıp araştırarak kendi değer yargılarınıza uygun olan seçenekleri bulun”10 diyor.
Madalyonun bir de öteki yüzü var tabii. İnsanlara yardım etmek, fedakârlık, verici olmak… Bütün bunlar, mutluluğumuza katkıları haricinde toplumsal olarak da takdir gören özellikler ama dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, bir sınır var; fedakârlık, yardımseverlik ya da benzer hiçbir ‘iyi’ özellik, ilişkide kendi istek ve ihtiyaçlarınıza odaklanmak yerine tüm enerjinizi diğer kişiye vermeyi kapsamıyor. Sorun da tam bu noktada, kişi hep ‘veren’ taraf olduğunda, aradaki denge şaşıp kişi istismar edildiğini hissettiğinde başlıyor. Sadece romantik ilişkiler için değil, aile, iş ya da arkadaşlık gibi her ilişki için geçerli bir durum bu. Maalesef sevgi dolu ve yardımsever olmakla başka biriyle sağlıksız bir şekilde meşgul olma durumu arasında ince bir çizgi var. Bu öyle ince bir çizgi ki, kendinizi nasıl olduğunu bile anlamadan çizginin diğer tarafında bulmak çok kolay. Belki bir süredir siz de sınırın yanlış tarafındasınız, ya da iki taraf arasında gidip geliyorsunuz. Bir düşünün, başkalarıyla ilgilendiğiniz için kendi hayatınızda geri plana attığınız bir alan var mı? Bu yorucu duygusal düzen, hayatınızın diğer alanlarında da karşınıza çıkıyor mu? Mutlu etmeyi seçerken kendinize küçük bir hatırlatmada bulunmakta sorun yok: “Herhangi bir ilişkimde güvende, değerli ve seviliyor hissetmemi sağlamak için sürekli olarak fedakârlık yapan taraf olmam gerekmiyor.”
BIR IYILIK/KIBARLIK INTERVENTION’INA VAR MISINIZ?
Bir hafta boyunca tüm iyi ve nazik hareketlerinizin bilincinde olun. Günde kaç kez bu kelimelerle tanımlanabilecek şekilde davranıyorsunuz, takip edin. Gerekirse notlar alın. Bir hafta sonra ruh halinizi değerlendirin ve bakın bakalım nezaket ve iyiliğe dair anılarınızı ‘saymanızın’ mutluluk seviyenize nasıl bir etkisi olmuş?